Türkiye siyasetinde aylardır gündemi belirleyen gelişmelere baktığımızda, bir noktada düğümlendiğini görmek zor değil: Yargı kararları, muhalefet üzerindeki baskılar, toplumsal kutuplaşma ve kurumsal erozyon. Bu sorunların ortak kökü aslında 1982 Anayasası’nın darbe ruhunda gizli.
Aradan 40 yılı aşkın süre geçti. Türkiye, 21. yüzyıla yapay zekâ, dijital haklar, çevre krizleri ve küresel ekonomiyle adım atarken hâlâ 20. yüzyılın vesayetçi, devlet merkezli bir anayasasıyla yol almaya çalışıyor. Yapılan değişiklikler, 2017’deki sistem değişikliği de dâhil, hep “yama” niteliğinde kaldı. Oysa bugün ihtiyaç olan, baştan sona, toplumun tamamını içine alan yeni bir toplumsal sözleşme.
Mevcut anayasanın en büyük sorunu, bireyi değil devleti merkeze alması. Hak ve özgürlükler “güvenlik” süzgecinden geçirilerek tanımlanıyor. Yargı bağımsızlığı kâğıt üzerinde var, pratikte ise yürütmenin gölgesinde. Kuvvetler ayrılığı neredeyse yok denecek kadar zayıflamış durumda. Siyaset, yargı yoluyla şekillendiriliyor. Bu tablo, sadece muhalefeti değil, iktidarı da uzun vadede çıkmaza sokuyor. Çünkü hukuk güvenliği olmadan yatırım da gelmiyor, toplumsal barış da sağlanamıyor.
Peki çözüm ne? Yeni bir anayasa. Ama öyle birkaç partinin kapalı kapılar ardında yazacağı bir metin değil. Tüm toplumun katılımıyla hazırlanacak, kapsayıcı, demokratik bir anayasa. Meclis bu süreçte onay makamı olabilir; fakat hazırlık aşamasında farklı kesimlerin katılımı şart. Barolar, sendikalar, üniversiteler, kadın ve gençlik örgütleri, azınlık temsilcileri, dini cemaatler… Herkesin sesi bu masada olmalı. Hazırlanacak taslak geniş mutabakatla Meclis’ten geçmeli ve en sonunda halkın onayına sunulmalı.
Yeni anayasanın temel ilkeleri ise açık olmalı: Gerçek kuvvetler ayrılığı, bağımsız yargı, özgürlüklerin genişletilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve toplumsal barışı sağlayacak güvenceler. Ayrıca çağımızın gerçekleri de göz ardı edilmemeli: dijital haklar, kişisel verilerin korunması, çevre ve iklim hakkı gibi başlıklar anayasal güvenceye alınmalı.
Türkiye’nin bugün yaşadığı siyasi ve hukuki krizler tesadüf değil; 1982 Anayasası’nın darbe ruhunun ürettiği bir döngü. Bu döngüyü kırmak, yeni bir gelecek inşa etmek için tek yol yeni bir anayasa. Siyaset kurumu ister istemez günübirlik krizlerle uğraşacak, ama kalıcı çözüm ancak toplumun tamamının ortak iradesiyle yazılacak bir metinle mümkün.
Kısacası, Türkiye’nin çıkış yolu yeni bir anayasa. Ve bu kez, herkesin anayasası olmalı.