1990’lı yıllar Türkiye’nin yakın tarihindeki en kanlı dönemlerinden biri olarak hafızalara kazındı. PKK, kırsalda ve şehirlerde düzenlediği saldırılarla yüzlerce güvenlik görevlisini ve sivili hedef aldı. Türk Silahlı Kuvvetleri ise Güneydoğu’da kapsamlı operasyonlarla örgütü bastırmaya çalıştı.
1990–1993 arasında PKK köy baskınlarıyla köy korucularını ve sivilleri hedef aldı. Elazığ’da mühendislerin öldürülmesi, Van ve Şırnak’taki saldırılar örgütün sivilleri doğrudan hedef aldığını gösterdi. 1993’te Bingöl’de 33 silahsız erin şehit edilmesi, devletin güvenlik politikalarında sertleşmeye yol açtı.
1994’te Zeli Operasyonu, 1995’te sınır ötesi harekâtlar ve 1997’deki Çekiç Harekâtı ile TSK, örgüte ağır darbeler indirdi.
1998’de Türkiye’nin diplomatik baskıları sonucu Suriye, Abdullah Öcalan’ı ülkeden çıkardı. 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Başbakan Bülent Ecevit’in “Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklaması tarihe geçti.
Öcalan yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı. Ancak Avrupa Birliği süreci, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve uluslararası baskılar nedeniyle ceza uygulanmadı. 2004’te idam cezası kaldırıldı, cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi.
2009–2015 arasında “çözüm süreci” ile Öcalan yeniden gündeme geldi. İmralı’dan gönderdiği mesajlarla sürece dahil oldu. Bu dönemde dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın “PKK dağda silahla değil, düz ovada siyasetle bitirilir” sözü hafızalara kazındı.
Bu süreçte iki farklı yargılama modeli dikkat çekti:
-
Resmi süreç: Devletin hâkimleri, özellikle 2010’da “KCK davaları” kapsamında yüzlerce kişiyi PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yargıladı.
-
Gayriresmi süreç: PKK ise bölgede kendi otoritesini göstermek için çadır mahkemeleri kurdu. Bu sözde yargılamalar, devletin otoritesini zayıflatmak ve alternatif bir yönetim algısı yaratmak amacıyla yapıldı.
2016’dan sonra güvenlik politikaları sertleşti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası PKK’ya karşı operasyonlar yoğunlaştı, Öcalan ise tam tecrit altına alındı.
2023 seçimleri sonrası anayasa tartışmaları, ekonomik krizler ve bölgesel gelişmeler Öcalan dosyasını yeniden gündeme taşıdı. Bu süreçte ayrıca “Terörsüz Türkiye Komisyonu” kuruldu. Komisyonun 3 kişilik heyeti İmralı’da Öcalan ile bir araya geldi. Görüşme sonrası yapılan açıklamalarda, “Türkiye’nin terörsüz bir geleceğe ihtiyacı var, bu nedenle tüm taraflarla diyalog kurulmalı” mesajı verildi.
Bugün, 2025 yılında Öcalan dosyası hâlâ Türkiye’nin en kritik meselelerinden biri. Ne idam edildi, ne serbest bırakıldı; ağırlaştırılmış müebbetle İmralı’da tutuluyor. Ancak varlığı, Türkiye’nin iç siyasetinde, dış ilişkilerinde ve toplumsal dengelerinde hâlâ bir kriz unsuru. 1990’larda askerlerin sahada verdiği mücadeleyle başlayan bu dosya, 1999’da yakalanmayla yeni bir evreye girdi, 2000’lerde hukuk reformlarıyla farklı bir boyut kazandı, 2010’larda çözüm süreciyle umut ve hayal kırıklığı yarattı, günümüzde ise yeniden patlama riski taşıyor.
Sonuç ve Şehitler Gerçeği
1990’dan bugüne PKK terörü nedeniyle Türkiye’de 40 binden fazla insan hayatını kaybetti, bunların içinde yaklaşık 7 bin güvenlik görevlisi (asker, polis, korucu) şehit oldu. Bu rakam, mücadelenin ne kadar ağır bir bedel ödettiğini gösteriyor.
Öcalan ve PKK dosyası, Türkiye’nin modern tarihindeki en uzun soluklu krizlerinden biri. Bu kriz, yalnızca bir kişinin cezaevi hayatıyla ilgili değil; aynı zamanda Türkiye’nin demokrasi, hukuk, güvenlik ve dış politika dengelerinin bir yansıması. Ve bugün hâlâ, “ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba” gibi, ülkenin geleceğini şekillendirme potansiyelini içinde barındırıyor


