Sayın AK Parti İstanbul İl Başkanı Abdullah Özdemir,
İstanbul teşkilatlarına şöyle bir uzaktan değil, içerden, sahadan, gerçeklerden bakın. Gördüğünüz tablo ne? Diri bir yapı mı? Heyecanlı bir kadro mu? Dava bilinciyle çalışan bir teşkilat mı?
Cevap açık: Hayır.
İlçelerin çoğu sadece tabelada var. Adı var, sesi yok. Varlığıyla yokluğu arasında fark kalmamış. Herkes kendi dünyasında, kendi işinde gücünde.
Mahalle başkanından ilçe başkanına kadar zincir neredeyse kopmuş. Teşkilat denen yapının içi boşalmış.
Bazı ilçelerde yöneticiler, kendi dükkanını, kendi ticaretini AK Parti'den daha çok önemsiyor.
Birçoğu, “Ben kimseye karışmam, bana ne derlerse onu yaparım, görevim belli, fazlası sorumluluk getirmesin” diyerek köşesine çekilmiş.
Yani özetle: Dava yok. Heyecan yok. Saha zaten yok. Ama fotoğraf çok, protokol çok, temsiliyet bol.
Mahallelerde üç-beş kişinin zorla toparlandığı, bazen sırf liste dolsun diye yazılmış, kimsenin yüzünü görmediği yöneticilerle bu şehir yönetilemez.
Soruyorum size: Böyle bir yapıdan hangi siyasi başarı çıkar? Bu yapıyla İstanbul gibi dev bir metropol nasıl yönetilecek?
Seçim kaybedildiğinde fatura hep halka kesiliyor.
“Oylar bölündü.”
“Kararsız seçmen etkiledi.”
“Genel hava böyleydi.”
Peki hiç dönüp de şunu soruyor musunuz:
Bu teşkilatlar ne yaptı? Nerede durdu? Ne üretti? Sahada kaç saat kaldı? Hangi gönüle dokundu?
Kusura bakmayın, ama sosyal medya story'si atmakla siyaset yapılmaz.
Bir programda fotoğraf verip, sonra kahvede çay içip günü tamamlamakla dava yürütülmez.
Makam koltuğunda oturup, “İl ne derse onu yaparım” diyen yönetici, o makamda bir saniye bile durmamalı.
Siyaset pasif memuriyet değildir; aksine inisiyatif, vizyon ve cesaret işidir.
Bakın İstanbul gibi bir şehirde siyaset yapan bir teşkilat, sadece görünür olmakla kalmamalı, halkın zihninde ve gönlünde iz bırakmalı.
Yıllardır İstanbul sokaklarında konuşulan şey şu:
“AK Parti teşkilatları artık halktan kopuk.”
Bu lafı muhalefet değil, halk söylüyor. Bunu duymamak, inkâr etmek, siyasî körlüktür.
Bu böyle gitmez.
Öz eleştiri olmadan, teşkilat içi dürüst bir muhasebe yapılmadan, İstanbul yeniden kazanılamaz.
Çünkü bu şehir; numarayla, şovla, panayır siyasetiyle yönetilmez.
Bu şehir akıl ister, yürek ister, sokakta ter ister.
Şimdi soruyorum size:
-
İstanbul’un 39 ilçesinde gerçekten diri kaç teşkilat var?
-
Hangi ilçe haftada kaç gün sokağa iniyor?
-
Hangi yönetici halkın dertleriyle ilgileniyor, hangi mahalle başkanı sabah pazarına, akşam kahvehaneye uğruyor?
Cevap çok açık: Çok az.
Ve siz bu hâlâ sanki her şey yolundaymış gibi davranarak, olanı örtbas edemezsiniz.
Bu teşkilat yapısıyla İstanbul’u tekrar almak bir hayal.
İstediğiniz kadar genel merkezden destek gelsin, sahada karşılığı olmayan kadrolarla seçim kazanılmaz.
Çünkü unutmayın:
Seçim sandıkta kazanılmaz. Sandık, sadece son noktadır.
Seçim sokakta kazanılır. Evde, pazarda, okulda, kahvede, durakta kazanılır.
Ve o sokağa inmemiş bir teşkilat, ne kadar yukarıdan emir alırsa alsın, hiçbir şey kazanamaz.
Yani açıkça söyleyelim:
Siz İstanbul'u, kendini “karışmam, işime bakarım” diyen yöneticilerle değil; sahada ter döken, gönül yapan, geceyi gündüze katan adamlarla yönetebilirsiniz.
Yoksa 2024 bir fragmansa, 2029’da vizyon filmi gelir.
Ve bu sefer “neden kaybettik” diye soracak yüzünüz bile kalmaz.
Uyarıldınız.
Selametle
Allaha Emanet Olun