“Fakir çalmasını bilmediği için fakirdir” sözü, kulağa sert ve provokatif geliyor. Bu ifade, aslında toplumdaki derin bir çelişkiyi işaret ediyor: Zenginlik çoğu zaman alın teriyle değil, fırsatları ve güç ilişkilerini kullanmakla elde ediliyor. Fakir ise çoğu zaman emeğiyle yaşayan, ama sistemin adaletsizliği karşısında ezilen kişi oluyor.
Bu söz, bir gerçeği açığa çıkarıyor: Çalmayan, hile yapmayan, torpil aramayan, rüşvet vermeyen, yani “kurallara uyan” insanlar çoğu zaman fakir kalıyor. Çünkü sistem, dürüstlüğü ödüllendirmek yerine çoğu zaman cezalandırıyor.
Bugün milyonlarca emekli, işçi ve dar gelirli vatandaş açlık sınırının altında maaşlarla yaşam mücadelesi verirken; ayrıcalıklı gruplar, üst düzey yöneticiler ve siyasiler yüksek maaşlarla hayatlarını sürdürüyor. Fakirlik, çalmayı bilmemekten değil; adaletsiz düzenin, eşitsiz paylaşımın ve yozlaşmış sistemin bir sonucu.
Bu söz, bize şu soruyu sordurmalı:
-
Fakirlik bir “ahlak eksikliği” mi, yoksa “sistemin adaletsizliği” mi?
-
Çalmayan fakir kalıyorsa, bu düzeni kim kurdu ve kim sürdürüyor?
Sonuçta, fakirliği bireyin beceriksizliğine bağlamak kolaydır. Ama asıl mesele, toplumun en geniş kesimlerini yoksulluğa mahkûm eden düzeni sorgulamaktır. Gerçek köşe yazısı buradan başlar: Fakir çalmasını bilmediği için değil, çalanların korunduğu bir sistemde yaşadığı için fakirdir.


