17 bin lira…
Yetkililere göre büyük bir jest, halka göre derin bir hakaret.
17 bin lira maaşla geçin diyenler, acaba 17 bin lirayı en son ne zaman ellerine aldılar?
Marketin kapısından girip, bir fileyi doldurmadan 2 bin lira harcandığını biliyorlar mı?
Faturalar, kiralar, çocukların okul masrafları, mutfak, sağlık…
Sorsan herkes “ekonomi iyiye gidiyor” diyor ama vatandaşın cüzdanı bunu doğrulamıyor. Çünkü yalan, rakamlarla değil, ekmekle yakalanır.
Emekliye reva görülen 17 bin lira, sadece bir geçim parası değil; aynı zamanda bir sabır testi.
“Bu kadarla da idare edilsin canım” deniyor ama idare edilen sabır değil artık: Onur.
Bir ömür çalışmış insanlara, ‘başınızın çaresine bakın’ deniyor.
Kimse artık teşekkür etmiyor devlete. Çünkü devlet, varlığını sadece vergi alırken gösteriyor, destek olurken yok hükmünde. 17 bin lira alan bir emekli, kendi evinde misafir gibi yaşıyor.
Ev kirası mı, doğalgaz mı, çocuğun okul servisi mi? Her gün “hangisinden feragat etsem?” diye soruyor. Devletin görevi vatandaşına bu soruyu sormaktır, cevabını beklemek değil!
İktidar temsilcileri hâlâ “enflasyonla mücadele ediyoruz” diyor.
Ama vatandaşla mücadele ettikleri kadar enflasyonla etselerdi, bu halk şimdi bu kadar ezilmezdi.
17 bin liralık sabır, artık 17 bin voltta öfkeye dönüşüyor.
Bu sabır daha ne kadar sınanır? Ne zamana kadar “şükret” denilerek geçiştirilir?
Şükretmek, azla yetinmek demek değildir. Şükretmek, insanca yaşamak için gerekli olanı hak ettiğini bilmektir.
Ve bu halk, artık hak ettiği yaşamı istiyor. Sadece 17 bin lira değil; adalet, refah ve saygı da istiyor.