Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Ersoy Hastanesi
Gölge Adam
Köşe Yazarı
Gölge Adam
 

"Ev Hayali Borsada, Ekmek Umudu Atıl Tarlada"

Türkiye’nin son yıllardaki en büyük iki toplumsal sorunu: barınma ve gıda güvenliği. Hızla artan konut fiyatları ve kiralar, bir yanda da artan tarımsal girdi maliyetleri ve azalan üretim, milyonlarca insanın yaşamını doğrudan etkiliyor. Bu iki alan için gündeme getirilen yeni politikalar — gayrimenkul sertifikaları ve ekilmeyen arazilerin kiralanması — tartışmalara yol açıyor. Ancak bu modellerin, sahadaki gerçek sorunlara ne ölçüde karşılık geldiği büyük bir soru işareti. Gayrimenkul Sertifikaları: Yatırım Aracı mı, Barınma Çözümü mü? Gayrimenkul sertifikası, konut projelerinin finansmanında kullanılmak üzere çıkarılan ve borsada işlem gören bir yatırım aracı. Fikir şu: Vatandaş, küçük birikimlerle projeye ortak oluyor; proje tamamlandığında ister sertifikasını nakde çeviriyor, ister yeterli paya ulaştığında daire sahibi oluyor. Ancak uygulamada tablo pek parlak değil: Yatırım odaklı yapı: Sertifikalar, projelerin sermaye ihtiyacını karşılıyor; fakat bu durum dar gelirli vatandaşın konuta erişimini doğrudan sağlamıyor. Ev sahibi olmak için ya çok uzun süre sertifika biriktirmek ya da ek finansman bulmak gerekiyor. Piyasa dalgalanmaları: Sertifika değeri, borsa ve gayrimenkul piyasasındaki dalgalanmalardan etkileniyor. Ekonomik kriz dönemlerinde değer kaybı yaşanabilir, bu da konut hedefini zorlaştırıyor. Sosyal konut açığı: Sertifika modeli, piyasa mekanizması içinde işliyor; ihtiyaç sahipleri için kira kontrollü, kamu destekli konut üretimi bu modelin odağında değil. Bölgesel eşitsizlik: Sertifikalar genellikle büyük şehirlerdeki projelere yöneliyor, Anadolu’nun küçük yerleşimlerinde bu modelin yaygınlaşması düşük ihtimal. Peki ne yapılmalı? Kamu öncülüğünde sosyal konut projeleri: Devlet ve belediyeler, düşük maliyetli, kira kontrollü ve dar gelirli gruplara doğrudan tahsis edilen konutlar üretmeli. Yerel yönetim işbirliği: Belediyelerin arsa tahsisi, planlama ve inşaat desteğiyle konut arzı artırılabilir. Kira denetimi ve yardımı: Kiralarda aşırı artışların önüne geçecek yasal düzenlemeler, dar gelirli ailelere kira desteği ile desteklenmeli. Topluluk temelli konut modelleri: Kooperatifler aracılığıyla hem maliyetler düşürülebilir hem de yerel ekonomiye katkı sağlanabilir. Ekilmeyen Arazilerin Kiralanması: Üretim Açığını Kapar mı? Tarımda azalan üretim ve yükselen gıda fiyatları karşısında, hükümetin gündeme getirdiği fikirlerden biri, “atıl arazilerin zorunlu kiralanarak üretime kazandırılması” oldu. Ama mesele, kâğıt üzerindeki kadar basit değil. Mülkiyet hakkı tartışması: Zorunlu kiralama, mülk sahibinin rızası olmadan toprağın kiralanması anlamına geliyor ki bu, Anayasa’da güvence altına alınan mülkiyet hakkıyla çelişebilir. Verimlilik belirsizliği: Atıl arazi her zaman tarıma uygun olmayabilir. Sulama altyapısı, toprak kalitesi, pazara erişim gibi faktörler olmadan verimli üretim beklemek gerçekçi değil. Çiftçi eksikliği: Araziyi kiralasanız bile ekip biçecek yeterli sayıda genç çiftçi yoksa, uygulama kağıt üzerinde kalır. Girdi maliyetleri: Gübre, mazot, tohum ve enerji maliyetleri yüksekken üretici kâr edemiyorsa, ekim yapmak cazip olmayacaktır. İklim riski: Kuraklık, sel, dolu gibi iklim krizinin etkileri, tarımda planlamayı zorlaştırıyor. Peki nasıl çözülür? Kooperatif modeli: Üreticilerin bir araya gelerek ortak makine, tohum, depolama ve pazarlama imkânlarından yararlanması, maliyetleri düşürür ve üretim gücünü artırır. Genç çiftçi teşvikleri: Tarıma yeni başlayacak gençlere hibe, faizsiz kredi, eğitim ve arazi desteği sağlanmalı. İklim uyumlu tarım: Kuraklığa dayanıklı tohumlar, dijital tarım teknolojileri, su yönetimi projeleri hayata geçirilmeli. Sözleşmeli üretim: Çiftçi ürününü ekmeden önce alıcısıyla fiyat ve miktar anlaşması yaparsa, pazarlama riski ortadan kalkar. Girdi desteği: Gübre, mazot ve tohum gibi temel girdilerde doğrudan destek ve vergi indirimi uygulanmalı. Konut sertifikaları ve zorunlu arazi kiralamaları, ilk bakışta yenilikçi politikalar gibi görünebilir. Ancak bu tür adımlar, sorunların köküne inmeden, semptomları hafifletmeye yarar. Barınma krizini çözmek için kamu eliyle sosyal konut üretimi, gıda krizini çözmek için ise üreticiye dayalı, iklim uyumlu ve sürdürülebilir tarım politikaları şart. Gerçek değişim, kâğıt üzerindeki planlardan değil, tarlada ve mahallede atılacak somut adımlardan geçer.
Ekleme Tarihi: 13 Ağustos 2025 -Çarşamba

"Ev Hayali Borsada, Ekmek Umudu Atıl Tarlada"

Türkiye’nin son yıllardaki en büyük iki toplumsal sorunu: barınma ve gıda güvenliği. Hızla artan konut fiyatları ve kiralar, bir yanda da artan tarımsal girdi maliyetleri ve azalan üretim, milyonlarca insanın yaşamını doğrudan etkiliyor. Bu iki alan için gündeme getirilen yeni politikalar — gayrimenkul sertifikaları ve ekilmeyen arazilerin kiralanması — tartışmalara yol açıyor. Ancak bu modellerin, sahadaki gerçek sorunlara ne ölçüde karşılık geldiği büyük bir soru işareti.

Gayrimenkul Sertifikaları: Yatırım Aracı mı, Barınma Çözümü mü?

Gayrimenkul sertifikası, konut projelerinin finansmanında kullanılmak üzere çıkarılan ve borsada işlem gören bir yatırım aracı. Fikir şu: Vatandaş, küçük birikimlerle projeye ortak oluyor; proje tamamlandığında ister sertifikasını nakde çeviriyor, ister yeterli paya ulaştığında daire sahibi oluyor.

Ancak uygulamada tablo pek parlak değil:

  • Yatırım odaklı yapı: Sertifikalar, projelerin sermaye ihtiyacını karşılıyor; fakat bu durum dar gelirli vatandaşın konuta erişimini doğrudan sağlamıyor. Ev sahibi olmak için ya çok uzun süre sertifika biriktirmek ya da ek finansman bulmak gerekiyor.

  • Piyasa dalgalanmaları: Sertifika değeri, borsa ve gayrimenkul piyasasındaki dalgalanmalardan etkileniyor. Ekonomik kriz dönemlerinde değer kaybı yaşanabilir, bu da konut hedefini zorlaştırıyor.

  • Sosyal konut açığı: Sertifika modeli, piyasa mekanizması içinde işliyor; ihtiyaç sahipleri için kira kontrollü, kamu destekli konut üretimi bu modelin odağında değil.

  • Bölgesel eşitsizlik: Sertifikalar genellikle büyük şehirlerdeki projelere yöneliyor, Anadolu’nun küçük yerleşimlerinde bu modelin yaygınlaşması düşük ihtimal.

Peki ne yapılmalı?

  • Kamu öncülüğünde sosyal konut projeleri: Devlet ve belediyeler, düşük maliyetli, kira kontrollü ve dar gelirli gruplara doğrudan tahsis edilen konutlar üretmeli.

  • Yerel yönetim işbirliği: Belediyelerin arsa tahsisi, planlama ve inşaat desteğiyle konut arzı artırılabilir.

  • Kira denetimi ve yardımı: Kiralarda aşırı artışların önüne geçecek yasal düzenlemeler, dar gelirli ailelere kira desteği ile desteklenmeli.

  • Topluluk temelli konut modelleri: Kooperatifler aracılığıyla hem maliyetler düşürülebilir hem de yerel ekonomiye katkı sağlanabilir.

Ekilmeyen Arazilerin Kiralanması: Üretim Açığını Kapar mı?

Tarımda azalan üretim ve yükselen gıda fiyatları karşısında, hükümetin gündeme getirdiği fikirlerden biri, “atıl arazilerin zorunlu kiralanarak üretime kazandırılması” oldu. Ama mesele, kâğıt üzerindeki kadar basit değil.

  • Mülkiyet hakkı tartışması: Zorunlu kiralama, mülk sahibinin rızası olmadan toprağın kiralanması anlamına geliyor ki bu, Anayasa’da güvence altına alınan mülkiyet hakkıyla çelişebilir.

  • Verimlilik belirsizliği: Atıl arazi her zaman tarıma uygun olmayabilir. Sulama altyapısı, toprak kalitesi, pazara erişim gibi faktörler olmadan verimli üretim beklemek gerçekçi değil.

  • Çiftçi eksikliği: Araziyi kiralasanız bile ekip biçecek yeterli sayıda genç çiftçi yoksa, uygulama kağıt üzerinde kalır.

  • Girdi maliyetleri: Gübre, mazot, tohum ve enerji maliyetleri yüksekken üretici kâr edemiyorsa, ekim yapmak cazip olmayacaktır.

  • İklim riski: Kuraklık, sel, dolu gibi iklim krizinin etkileri, tarımda planlamayı zorlaştırıyor.

Peki nasıl çözülür?

  • Kooperatif modeli: Üreticilerin bir araya gelerek ortak makine, tohum, depolama ve pazarlama imkânlarından yararlanması, maliyetleri düşürür ve üretim gücünü artırır.

  • Genç çiftçi teşvikleri: Tarıma yeni başlayacak gençlere hibe, faizsiz kredi, eğitim ve arazi desteği sağlanmalı.

  • İklim uyumlu tarım: Kuraklığa dayanıklı tohumlar, dijital tarım teknolojileri, su yönetimi projeleri hayata geçirilmeli.

  • Sözleşmeli üretim: Çiftçi ürününü ekmeden önce alıcısıyla fiyat ve miktar anlaşması yaparsa, pazarlama riski ortadan kalkar.

  • Girdi desteği: Gübre, mazot ve tohum gibi temel girdilerde doğrudan destek ve vergi indirimi uygulanmalı.

Konut sertifikaları ve zorunlu arazi kiralamaları, ilk bakışta yenilikçi politikalar gibi görünebilir. Ancak bu tür adımlar, sorunların köküne inmeden, semptomları hafifletmeye yarar. Barınma krizini çözmek için kamu eliyle sosyal konut üretimi, gıda krizini çözmek için ise üreticiye dayalı, iklim uyumlu ve sürdürülebilir tarım politikaları şart.

Gerçek değişim, kâğıt üzerindeki planlardan değil, tarlada ve mahallede atılacak somut adımlardan geçer.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve oncememleket.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.